İZMİR – Bayan haklarını korumak ve İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmak için 5 Ağustos Çarşamba günü pek çok kentte aksiyonlar yapıldı. Polis, İzmir’deki aksiyonda 16 bayanı zıt kelepçe takarak gözaltına aldı. Bayanların saçlarından sürüklenerek gözaltına alındığı aksiyonda polisin şiddeti bununla hudutlu kalmadı, aksiyon sona erdikten sonra da sokak ortalarında devam etti.
Aksiyon bittikten sonra alandan ayrılan LGBTİ+ aktivisti İsmail Temel de arkadaşlarıyla birlikte bir taksiye binerken onlarca polisin saldırısına uğradı. O esnada epilepsi nöbeti geçiren Temel, sıhhat vazifelilerinin gelmesi beklenmeden baygın halde gözaltı aracına bindirilip götürüldü. Yaşadığı travmanın gerisinden ailesinin de sırt çevirdiği Temel, kendisini darp eden polisler hakkında savcılığa kabahat duyurusunda bulundu.
Eşcinsel kimliğiyle aksiyona katıldığını söyleyen Temel, “İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kalkması demek bugüne kadar zar sıkıntı kazandığımız hakların da bir biçimde uçup gitmesi, maruz kaldığımız şiddetin daha da artması ve müdafaasız kalmamız demek. Bunu istemediğimizi söz etmek için bayanlarla birlikte ben de eylemdeydim. Zira bu benim var oluş çabam ve bu şuurla oradaydım. Lakin beni müdafaası gereken polis, bu harekette yaşadıklarımdan sonra benim için artık bir travma sebebi” dedi.
Darp eden polislerin kimliklerinin tespit edilerek Türk Ceza Kanunu’nun 94. Unsuru, İstanbul Sözleşmesi’nin 12. Hususu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Hususu destek yapılarak dava açılmasını isteyen Temel’in avukatı Eren Keskin ise yaşananların Türkiye Devleti’nin hala bir hukuk devleti olamayışından kaynaklandığını belirterek, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok erkek bir devlet. Erkeklik kavramı üzerinden bir dünya kurguluyorlar ve bu erkeklik tartışması onları rahatsız ediyor’ dedi.
‘ATTIĞIM SLOGANLAR KIRILGAN ERKEKLİKLERİNE DOKUNDU’
Hareket sırasında eşcinsel kimliğini lisana getirerek slogan atması nedeniyle polislerin kendisini amaç gösterdiğini söyleyen Temel, “Sanırım aksiyon sırasındaki direnişim ve attığım sloganlar polislerin zoruna gitti, kırılgan erkekliklerine dokundu. Aksiyon alanını terk ettikten sonra beni takip ettiklerini hissettim ve bunu yanımdaki bayan arkadaşlarıma da söyledim. Daha evvel de bu formda şiddet gördüğüm için tekrar şiddete maruz kalacağımı anladım. Bornova Sokağı’ndan taksiye binmek üzere yola çıktık. Fakat polisler fotoğraf çekerek peşimizden geldiler. Meğer aksiyon dağıldığı için sokaktaki öbür beşerlerle birebir konumdaydım” biçiminde konuştu.
‘O OTOMOBILE BİNERSEM ÖLECEĞİMİ DÜŞÜNDÜM’
Temel, gözaltına alınma anını ise şu tabirlerle anlattı: “Yürürken gerimizden, önümüzden, sağımızdan, solumuzdan her yerden hem sivil hem de üniformalı polisler takipteydi. Tam taksiye oturduğum anda bir polis, kolumdan sertçe çekerek dışarıya hakikat fırlattı. O esnada başımı da taksinin kapısına çarptım. Onlara nefes alamıyorum diye bağırmama karşın yatırıp aksi kelepçe yapmaya çalıştılar. Orada bulunan beşerler reaksiyon gösterince, kelepçeyi takmaktan vazgeçtiler. Bir polis, başımı birkaç kere yere vurdu. Koluma giren polisler anneme, babama ve benim cinsel yönelimime kadar varan küfürler ettiler. Ben yaşadığım fizikî darbın ötesinde o sırada ettikleri küfürlerden ötürü çok korktum. O otomobile binersem öleceğimi düşündüm. Polis otomobiline yaklaştıkça, benim için bir endişe makinesine dönüştü. Bu kaygı ve daima polisin itip kakmasıyla daha fazla dayanamayıp bayıldım. Bu sırada bir polis, ağzıma aralıksız su döktüğü için nefesim kesildi. O haldeyken bile öteki bir polis de dizleriyle kaburgalarıma bastırıyordu. Etrafımdaki beşerler ambulans çağırmasına karşın beni o halde, yaka paça bir çuval üzere polis aracına attı’.”
‘POLİSİN YÜZÜNDEN MESKEN İÇİNDE DE ŞİDDET GÖRDÜM’
Kendisine edilen küfürlerin fizikî ve ruhsal tesirleri devam ederken, polisin ailesini araması nedeniyle hadisenin öteki boyutlara da taşındığını aktaran Temel, şöyle devam etti:
“Ailem, elbette ömür usulüm ve paylaşımların nedeniyle vakit zaman bir şeyler hissediyordu ancak ben açık ve net olarak söylemeyi tercih etmemiştim. Bu hadiseden sonra ailemi aramışlar. Alakamın olmadığı örgütlerin ismini saymışlar. Cinsel yönelimimi aileme ifşa ederek, “oğlunuz gay” demişler. Ağabeyim polisin dediklerini tekrarladı ve beni hiç dinlemeden bir tokat attı. Babam, “Sen nasıl bir evlatsın” diye hızıma tükürdü. Polisin yüzünden mesken içinde de şiddet gördüm. Tüm ailem tarafından dışlandım. Babam, “ikametgahını değiştir’, diyerek konutu çabucak terk etmemi istedi. Kıyafetlerimi bile alamadan konuttan çıkmak zorunda kaldım. Çalıştığım iş yeri de mahallemde olduğu için gidemiyorum. Ailemden oldum… Dolaylı sebeplerle işimden de oldum.”
‘ERKEKLİK TARTIŞMASI ONLARI RAHATSIZ EDİYOR’
Avukat Eren Keskin
Türkiye’de 2005 yılına kadar Türk Ceza Kanunu’nda bir cinayetin namus nedeniyle işlenmesinin indirim sebebi olduğunu hatırlatan Avukat Eren Keskin, ‘Bu yaşananlar Türkiye Devleti’nin hala bir hukuk devleti olamayışı ile ilgili’ diyerek şu yorumu paylaştı:
‘Aslında Anayasa’nın 90. Hususuna nazaran memleketler arası mukaveleler, iç hukukun dahi üzerinde kabul ediliyor. Lakin Türkiye Devleti, İstanbul Kontratı başta olmak üzere milletlerarası hiçbir mukaveleyi uygulamıyor. Başlar hala burada kalmış. Namusu, bayanın bekaretinde kabul eden anlayış, hala devleti yönetenlerde karar sürüyor. Yani kontratları imzalıyorlar lakin içselleştirmiyorlar. Hasebiyle hem bayan hem LGBTİ+ çabasını, yarattıkları bu namus anlayışına karşı bir düşman olarak görüyorlar. Bütün bu nefret cürmünün ardında da bence bu anlayış yatıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok erkek bir devlet. Erkeklik kavramı üzerinden bir dünya kurguluyorlar ve bu erkeklik tartışması onları rahatsız ediyor. Erkekliği, milliyetçilik ve ırkçılıkla özdeş olarak görüyorlar. O nedenle kendilerine karşı bir var oluş uğraşı olarak kabul ediyorlar. Zira Bayan uğraşı yalnızca erkek ve bayan ortasındaki ezme, ezilme üzerine değil, birebir vakitte ırkçılığa, milliyetçiliğe karşı da bir çabadır. Bütün bunların gerisinden neler geleceklerini bildikleri için kendilerine karşı bir tehlike olarak görüyorlar.’
‘İŞKENCE UYGULAMASI SON DERECE NET’
Keskin, işkenceyi uygulayan ve imgelerde yer alan polisler hakkında kabahat duyurusu yapmalarının münasebetlerini ise şöyle açıkladı:
‘Polisler, İsmail Temel’i basın açıklamasının gerisinden takip ediyor ve bayılana kadar azap ediyorlar. Hastanede 1.5 saate yakın baygın kalıyor. Bu hadisede açıkça Türk Ceza Kanunu’nun 94. Unsuruna terslik var. Azap uygulaması son derece net ve bu uygulamanın bir nefret cürmü olduğunu düşünüyorum. Zira cinsel kimliğini temel alarak hem fiziki hem sözel şiddet uyguluyorlar. Bunun dışında İstanbul Sözleşmesi’nin 12. Hususuna karşıtlık var. Zira İstanbul mukavelesi, örf, adet, kelamda namus üzere hiçbir toplumsal cinsiyet bakış açısının şiddetin münasebeti olamayacağını lisana getiriyor. Natürel İsmail’in LGBTİ+ kimliği nedeniyle ayrıyeten bir azaba maruz kalması kelam konusu. Bunların dışında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de 3. Unsuru olan azap yasağının ihlal edildiğini düşünüyorum. Hem hekim raporları hem de manzara kayıtlarıyla bütün bunlar belgelenmiş durumda.’
Gazete Duvar
