Libya’da ölen bir MİT hizmetlisinin kimliğini açıkladıkları gerekçesiyle tutuklanan 6 gazeteci birinci sefer hakim önüne çıktı. İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuklu bulunan gazeteciler Odatv Sorumlu Haber Yöneticisi Barış Terkoğlu, Odatv Umum Yayın Direktörü Barış Pehlivan, Odatv muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ gazetesi muharriri Murat Ağırel, Yeni Ömür Gazetesi Umumi Yayın Direktörü Ferhat Çelik ve Yeni Ömür Gazetesi Yazı İşleri Yöneticisi Aydın Keser’in tutuklu yargılandığı duruşmaya tutuksuz yargılanan Manisa Akhisar Belediyesi Basın Ünitesi vazifelisi E. E. Sesli Imajlı Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşma Murat Ağırel’in savunmasıyla başladı. Ağırel özetle şöyle konuştu:
“Mahkemenizde argüman edildiği üzere bir kabahatin olmadığını ve nasıl olmadığını savunacağım. Çünkü bu olmayan suçlamalarla tam 120 gündür cezaevinde bir hücrede tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar, ne bir somut delile dayanıyor, ne de vicdana sığıyor. Tez makamının tarafınıza sunduğu iddianame bana nazaran bir niyetnamedir. Neden bu türlü nitelendirdiğimi ve savunmamı anlatmaya başlayayım; Şubat ayının birinci haftasında “SARMAL” isimli kitabım satışa çıktı. Satışa çıkmasından sonra bir ilgiye mazhar oldu. Bu nedenle devamlı tanıtımlara ve kitap imza günü aktifliklerine katıldım.
22 Şubat günü yani kabahat işlediğinim sav edilen tweet paylaşımını yaptığım gün, CKM (Cadde Bostan Kültür Merkezi)’nde imza günü aktifliği saat 15:00 da yapılacaktı. O günün sabahında TELE1 TV’de Namık Koçak’ın programına canlı yayın konuğu olarak katıldım ve kitabım hakkında konuştuk. Sonrasında Kadıköy CKM’ye gittim. İmza aktifliği başlamadan yirmi dakika evvel Sputnik Radyo RSFM’de Ahu Özyurt’un sunduğu programa telefon kontağı ile canlı yayına bağlandım. Bu canlı yayın 14:40 da başladı 15:00’a kadar sürdü. Husus yalnızca kitabım “SARMAL”dı.
…
Her Türk evladı üzere ben de her şehit haberinde çok üzülürüm. Zira şehitlerimiz“tane” değildir. Bir babadır, ağabeydir, oğuldur, kocadır, sevgilidir. Şehit şehadete erdiğinde can veren yalnızca kendisi değildir. Tüm sevdikleridir. Şehidimiz velev er, velev polis, velev memur, velev vatandaş olsun. Hepsi bu toprakların evlatlarıdır. Hak ettikleri kıymeti göstermek zorundayız. Yapılacak merasim bu bedellerden en kıymetlisidir.
Bu paylaşımı yapmamda ki gayem şehitlerimizin şahadetini yüceltmek ve bu kahraman vatan evlatlarının hak ettiği ilgiyi ulaşmasını sağlamaktı. Düşünsenize bu topraklar uğruna can veren yiğitlerimizden “tane” diye bahsedilip geçiştiriliyor, merasim dahi yapılmıyor. Hangi Türk evladı bunu kabul eder. Hedefim bunları lisana getirip şehitlerimizi yâd etmekti. Farklı bir hedefim, niyetim, kastım yoktu. Gazetecilik refleksi ile şehit olmuş erlerimizin, kahramanlarımızın “tane” diye nitelendirilmesine, törensiz defnedilmesine binlerce kişi üzere reaksiyon vermek ve şehitlerimizin hakkındaki yanlışsız bilgiyi paylaşarak şahadetlerini yüceltmekti.
Sizi anlattığım haberleri toplumsal medyadan derlemem ve şehitlerimiz hakkında paylaşım yapmam yekun 50-60 dakika içerisinde gerçekleşmiş ve yalnızca 43 dakika faal kalmıştır. Sonrasında hesabımı ele geçirenler tarafından paylaşım kaldırıldı.
Odatv haberi ile benim paylaşım arasında 11 gün vardı. Odatv haberinden Barış Terkoğlu gözaltına alınınca fakat haberim oldu. Haberin içeriği hakkında haber sahibi olduğumda ise şaşırdım. Çünkü ben merasim yapılmadığını biliyordum. Bunu da paylaşımımda belirtmiştim.
‘MALUM MEDYADA AMAÇ GÖSTERİLDİM’
Barış Terkoğlu gözaltına alındıktan sonra malum medya organlarında gaye olarak gösterilmeye başlandım. Çünkü kitabım “SARMAL”ın, “PELİKAN” isimli kısmında belirttiğim tüm isimler beni gaye gösteriyordu. MİT’in ifşasından bahsediliyor ve birinci ifşanın ben ve Batuhan tarafından yapıldığı yazılıyordu. Velev “Yeniçağ’ın MİT ifşasındaki rolü”manşeti atılıyordu. Bu paylaşımı yapan “Yekvücut” hesabıdır. Yeniden tıpkı isimler tarafından bu haber paylaşılmaya başlamıştı. Bunun üzerine benim ve Batuhan’ın da gözaltına alınacağımızı düşündüm.
Beklediğim üzere oldu. 6 Mart günü Başsavcılıktan arandım. Savcıya yönlendirildik. Tabirimi verdim. Savcının sorduğu her soruya karşılık verdim. Sayın savcı bana paylaşımımı gösterdi. Paylaşım saat olarak 11:06 yazıyordu. Yanlış olduğunu söyledim.
Sayın Savcı bir görüntüden bahsetti ve görüntüyü kimin çektiğini tespit etmeye çalıştıklarını, fotoğraflarını toplumsal medyadan bulunamayacağını bildirdi. Ben de kendisine fotoğrafların toplumsal medyada konum aldığını medyayı görmediğimi bildirdim. Savcı gayri savcı ile bir noktaya gidip geldikten sonra tutuklanma istemiyle duruşmaya sevk edildim.
8. Sulh Ceza Duruşması karşına çıktım. Savcılık tabirimi tekrarladım. Dokümanları sundum. Duruşma isimli denetim koşulu ile özgür bıraktı beni. Tahliye olduktan birkaç saat sonra daha evvel planlanan Ankara kitap fuarına katılmak üzere Ankara’ya hareket ettim.
Dönüşte arandığımı eski kayınvalidemin meskenine gidildiğini, kayınbiraderimin de Vatan Caddesine gidip tutanak tuttuğunu aranmam üzerine öğrendim. Polis memuru ile konuştum “beni arasalardı esasen gelirdim” dedim. Yolda olduğumu birkaç saate geleceğim bildirdim.
Avukatım ile birlikte gidip teslim oldum. Sonrasında 5. Sulh Ceza Mahkemesi’ne çıkarıldım. Savcı 11. Sulh Ceza Mahkemesi’ne itiraz etmiş, Nöbetçi 5. Sulh Ceza olduğu için davaya bu duruşmanın baktığını öğrendim. Duruşmada savcının 24 saat dolmadan neden tutuklama istediğini öğrenmek istediğimizde “kaçma şüphesi” ve “delilleri karartma” üzere nedenlerin ileri sürüldüğünü öğrendim. Yani yeni bir münasebet de yoktu. Birebir argüman ile 8. Sulh Ceza Duruşması tahliye etmişti. Savunmamı yaptım. Avukatlar savunmasını yaptı. Ara verildi. Sonra karar için içeriye çağırıldık. Ben savunma kürsüsüne tam geçmeden ve avukatlar daha salona girmeden, duruşma yöneticisi bana “tutuklandın” dedi dışarı çıkardı. Avukatım Aylin Hanım itiraz etti lakin yararı olmadı.
Dışarıda kararı beklerken mübaşir kararı getirdi. Ben okumadan imzaladım. Avukatım Onur Cingil karar metnini imzalarken karara baktı, müvekkilim tahliye edilmiş dedi. Hepimiz şaşırdık. Evrakı mübaşir ile birlikte inceledik. Karar metninde 3 tane farklı karar vardı.
O esnada 13-15 avukat 3 milletvekili de evrakları denetim etti. Tüm yaşananlar kameralarca kayıt edildi her an. Mübaşir bir cürüm yapıldığını söyledi ve evrakları almak istedi ama vermedik. Mübaşir içeri gitti ve bu sefer kalem vazifelisi ile geri geldi ve cam kenarında gayrı suretleri incelediler. Ben de yanlarına gidip nasıl bu türlü bir şeyin olduğunu sordum. Anlamaya çalıştıklarını söylediler. Avukatlarım hâkim ile görüşmek istedi. Mübaşir durumu duruşma lideri bildirdiğinde sesler koridora kadar geldi. Sonra polisleri çağırdı duruşma lideri. Bir vade sonra düzeltilmiş karar geldi. Avukatlarım karara şerh düştüler ve tutanak formunda kararın altına yazdılar.
Polislerin nezaretinde Silivri’ye teslim edildim.
‘İDDİANAME 50 SAHIFE, BENDEN BAHSEDİLEN KISIM 2.5 SAYFA’
Bu anlattıklarım noktası ve virgül ile yaşadıklarımın tamamıdır. Birinci günden itibaren tüm duruşmalara evrakları ile birlikte itirazlarda bulunmamıza karşın dikkate alınmadı ve ret yanıtı verildi. Tüzel savunmayı avukatlarım yapacaklar, alışılmış ki lakin iddianamenin nasıl gerçekleri yansıtmadığını tekrar dokümanları ile anlatmak istiyorum. Şu ana kadar anlattıklarıma ilişkin 21 doküman evrakta mevcuttur.
Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan. (Fotoğraf: İsmail Saymaz)İddia makamının düzenlediği iddianame 50 sahife. Benden bahsedilen kısım yalnızca 2,5 sahife. Bu 2,5 sahife içerisinde tam 7 kez “ilk olarak”, 2 sefer “ilk deşifre” ve 11 kez da “case officer” sözleri kullanılmıştır.
İddianameye giriş kısmında HADISE başlığı altında 7 Şubat MİT buhranı olarak bilinen davaya ve MİT Tırları davasına atıf yapılmış ve üçüncü paragraf ahir yapılan soruşturmalarda şüphelilerin FETÖ, PYD Silahlı Terör örgütü mensubu oldukları ve kapsamlı bir plan dâhilinde ve casusluk kastı vurgusu yapılmıştır.
Bizim yargılandığımız bu dava ile bağı belirtilmemiş olmasına karşın, örnek olarak bu davaların hatırlatılmasının nedeni iddianamede nokta alan “planlı hareket” ve “kast” savlarının altını doldurma çabasıdır.
Çünkü tüm sanıkların birbiri ile irtibatları HTS kayıtları, sinyal takibi ile tespit edilmiş, MİT, terör savcıları, emniyet güvenlik büro sanıkları hakkında kapsamlı araştırmalar yapmıştır. Bunları ek klasörde görüyoruz. Sayın argüman makamına argümanına delil olabilecek şahsım ile ilgili tek bir bulgu yoktur. Ne sanıklarla bir irtibatım ne de rastgele bir terör örgütü ile en küçük bağım bulunmamıştır. (EK-27) Zira yoktur. Sanıklardan Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ı tanırım, bilirim. Yurtseverliklerine de kefil olurum. Barış Pehlivan ile en az 14 -15 ay Terkoğlu ile de o kadar devir görüşmem olmamıştır. Telefon irtibatı olarak yalnızca Terkoğlu ile sohbet için bazen arardım. Lakin uzun vakittir onu da yapmadım.
Sayın Savcıların bu savını ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Lakin çok olağan bir formda bir arama yapılsa FETÖ terör örgütüne karşı verdiğimiz mücadeleyi, hem de 17/25 Aralık baz alınmadan 2007 yılından itibaren çok net halde görülürdü. Fetö üyesi bireyleri yazdığımız için metinlerimiz engellendi ve şu anda hala tazminat davasında yargılanmaktayım. Beni şikayet eden şahıs dava görülürken FETÖ’den tutuklanmıştır. Terörle Uğraş Büro Müdüriyeti hakkımda FETÖ/PYD, Bylock, 15 Temmuz öncesi, sonrası tüm gerekli araştırmaları yapmıştır.
Bu durumda MİT’in Libya’da hizmet yaptığını birinci duyuran kişi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. 2937 sayılı kanuna nazaran Cumhurbaşkanı cürüm mu işlemiştir? Kanunda “Cumhurbaşkanı” hariç diye bir ibare var mıdır? Bizler MİT’in nerede vazife aldığını nasıl bilebiliriz?
‘TEK BİR DELİL YOK’
İddianamenin 8 sahifesinde “şehit MİT mensuplarının kimlik haberleri, fotoğrafları ve cenazeye katılan gayri MİT mensuplarının imgeleri bir plan dâhilinde sistematik ve koordineli biçimde twitter isimli toplumsal medya hesapları ile bir kısmı gazete ve internet siteleri üzerinden ifşa edilmiştir” denilmiştir.
Şunu belirtmem gerekir ki benim Twitter paylaşımım ile gayrı bahsedilen haber ve fotoğraflar arasında bir benzerlik bulunmamaktadır. Sistematik ve planlı ise bu plan nedir? Bu mevzuda tez makamının sunduğu tek bir delil yoktur. Bu yanlış bir varsayım, niyetten ibarettir.
Devletin en güçlü, en tecrübeli ve en kapsamlı araç gereçlerine sahip olan MİT, terör savcıları, emniyet üniteleri bu türlü bir durum olduğunda daha evvelki davalarda olduğu üzere şemaları ile birlikte sunmaz mıydı?
Ben bu ibarenin mealini sahiden bilmiyordum. Lakin Sayın Savcı dahi “case officer”ın mealinin hadise subayı olduğunu, resmi bir terim olmadığını ve istihbarat çalışanları arasında kullanılan bir terim olduğunu, meslek memuru ibaresinin de kurum hizmetlisi olduğunu belirtmiştir. MİT’in yaptığı cürüm duyurusunda dahi bu söz bölge almamaktadır.
Sayın tez makamı, beni tutuklayabilmek ve tutukluluğu devam ettirebilmek için tek sığındıkları ibare budur. “Case officer”ın Türkçe karşılığı vukuat subayı olmasına, subay yalnızca TSK’da kullanılmasına karşın benim istihbarat manasında kullandığımı sav etmektedir. İngilizce-Türkçe sözlüğe bakınca yalnızca istihbarat mealinde kullanmadığını çok rahatlıkla görürsünüz.
Sayın Duruşma ve sayın savcıya kimi evraklar sunuyorum. Çünkü bu sunduğum evraklar iddianame savcılarının bütün niyetlerini boşa çıkaracak niteliktedir.
Birinci doküman bir elaman arama sitesine ilişkin, hem de Türk bir site. Site ismi www.gelbaşla.com. Bu sitede bir eleman arama ilanı var. Aranan elemanın vazifesi tam da savcıların iddia ettiği üzere “case officer”. Kim ismine, hangi kurum ismine aranıyor dersiniz?
Kamu yararına çalışan dernek statüsüne sahip olan, idaresinde eski başbakanın eşinin dahi bulunduğu “Yeryüzü Doktorları” isimli yardım kuruluşu. İddianamedeki teze nazaran bu dernek istihbarat ajanı arıyor. Bu da demek oluyor ki, bu dernekte istihbarat faaliyetleri yürütüyor. Değil mi? Bu türlü bir sav nasıl akla mantığa münasip olabilir? Mantıksız değil mi? İşte savcılık makamının tezi da bu kadar mantıksızdır.
Yeryüzü Tabipleri isimli dernek “case officer” ilanı ile raporları denetlemek ve yazmak, şirket içi stratejik ve planlama içtimalarına katılmak vs. üzere vazifeler için sözleşmeli işçi arıyor aslında.
Yeryüzü Tabipleri Derneği “caseofficer” ilanı ile nasıl istihbarat elemanı aramıyorsa, ben de tweetimde bu imayı kasti yapmadım.
Ayrıyeten benim, tez makamının düşünme hudutlarını zorlayarak arka niyetli lisana getirdiği ifşa savını yapmak istediğimi düşünelim. Bu ifşa için yüzlerce yol var ki bunu, kendi resmi Twitter hesabından yapmak en ahmakça usul olsa gerek.
Tez makamının hiçbir delil ve somut olgulara dayanmayan akıl ve mantığın sonları zorlanarak yapılan suçlamanın gerçeği yansıtmadığı aşikârdır.
İddianamenin 7. Paragrafında: “Şüpheli Murat Ağırel’in kullandığı 5322784.. numaralı GSM hattının görüşme kayıtları incelendiğinde, suça mevzu paylaşımı yaptığı gün saat 14.46 da şüphelinin Sputnik isimli haber ajansına ilişkin (Rossiya Segodnya Memleketler arası Haber Ajansı Türkiye İrtibat Bürosu ismine kayıtlı) 2128093.. numaraları sabit telefonla 914 saniye, 15 dakika 14 saniye görüşme yaptığı tespit edilmiştir.” denilmiştir.
Bahse mevzu telefon görüşmesi Türkiye’de 6 yıldır yasal faaliyetlerini yürüten Sputnik RS FM’deki Ahu Özyurt’un programına canlı yayında bağlanıp Sarmala dlı kitabım hakkındaki konuşmamdır. Deşifresini, YouTube kaydını, radyonun açıklamasını duruşmanıza sunuyorum.” (HABER MERKEZİ/Odatv)
Gazete Duvar
