3 Kasım 2016 tarihinden beri Edirne F tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Lideri Selahattin Demirtaş, iktidarın ‘eski vesayetçi rejimin artıklarından da yararlanarak yeni bir otoriter rejimi kalıcı ve kurumsal hale getirmeye çalıştığını belirterek “Milliyetçi ve dinci referansları temel alan bu yeni otoriterizm, toplumsal direniş karşısında şimdi kendini kurumsallaştırmayı başaramadı” dedi.
Demirtaş, T24’te yayınlanan yazısında, seçimin ve alınacak tavrın kıymetli olduğunu belirterek “Tam bir yıkım ve çöküş yaşayan devlet, baskıcı karakterini güçlendirip problemlerin üstünü din ve milliyetçilikle örterek orta vadede dağılmaya yanlışsız mu gidecek yoksa tüm meselelerle gerçek bir yüzleşme sağlanarak demokratik cumhuriyetin inşası mı gerçekleşecek?” diye sordu.
Selahattin Demirtaş şunları yazdı:
“Kürtler, Aleviler, muhafazakârlar, sosyalistler, Atatürkçüler, demokratik milliyetçiler dâhil her bölümden liyakatli takımlar, demokrasi ortak paydasında birlikte hareket etmeyi başarabilmelidir. Demokrasinin kalıcı hale gelmesinin biricik yolu budur. Evvel prensipler, sonra ilkesel ittifaklar.
Türkiye, tarihinin en değerli seçimine yanlışsız adım adım yaklaşırken, siyaset arenası da doğal olarak giderek hareketleniyor. Seçimleri bu kadar değerli kılan birçok neden var. Bunların başında da Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin bir sistem değişikliğinden öte, bir rejim değişikliğini hedefliyor, daha doğrusu dayatıyor olmasıdır.
AKP iktidarı, eski vesayetçi rejimin artıklarından da yararlanarak yeni bir otoriter rejimi kalıcı ve kurumsal hale getirmeye çalışıyor. Milliyetçi ve dinci referansları temel alan bu yeni otoriterizm, toplumsal direniş karşısında şimdi kendini kurumsallaştırmayı başaramadı. Lakin bir seçim daha kazanır ve halk dayanağıyla kendisine meşruiyet sağlamayı başarırsa otoriter rejimin kurumsallaşması tehlikesi güçlenmiş olur. Bu durumda Türkiye, önümüzdeki onlarca yılı daha karanlık bir mecraya sürüklenerek geçirir.
Öte yandan, seçimi demokrasi güçleri kazanırsa demokrasiyi kurumsallaştırma ve Cumhuriyet’in yüz yıllık birikmiş sıkıntılarını demokrasi içerisinde çözme imkânı ortaya çıkabilir. Sanırım tarihimizdeki hiçbir seçim, bağrında bu denli önemli tehlikeyi ve fırsatı bir ortada taşımamıştır.
‘KAZANARAK KAYBETME’ MÜMKÜNLÜĞÜ
Tam bir yıkım ve çöküş yaşayan devlet, baskıcı karakterini güçlendirip problemlerin üstünü din ve milliyetçilikle örterek orta vadede dağılmaya hakikat mu gidecek yoksa tüm sıkıntılarla gerçek bir yüzleşme sağlanarak demokratik cumhuriyetin inşası mı gerçekleşecek? İşte önümüzdeki seçim, bu değerli soruya karşılık verecek tarihi bir seçim olacaktır.
Pekala seçimler yalnızca bu iki sonuçtan birini mi doğuracak? Diğer bir sonuç mümkünlüğü yok mu? Var elbette. O da, sadece seçim kazanmak için yapılacak prensipsiz ittifaklar sonucunda ortaya çıkacak “kazanarak kaybetme” mümkünlüğüdür. Bu tabirle kast ettiğim, özetle, AKP ve Erdoğan gitsin de yerine kim gelirse gelsin anlayışıyla oluşacak vizyonsuz, prensipsiz, programsız bir siyasetin seçimi kazanmasıdır. İşte bu mümkünlük, yüz yıldır birinci kere ortaya çıkan, seçim yoluyla demokrasiyi kazanma fırsatının heba edilmesi manasına gelir.
AKP ve Erdoğan’ın demokrasiye yönelme üzere bir niyetinin, kapasitesinin ve isteğinin olmadığı anlaşılıyor. Pekala muhalefetin bu kapasitesi ve niyeti var mı? Muhalefetin tamamını ele aldığımızda, bu soruya gönül rahatlığıyla “evet” diyemiyoruz. Bunun da bizce haklı nedenleri var. Zira muhalefet demokrasiyi, demokratikleşmeyi hala taktiksel bir yaklaşımla ele alıyor, stratejik bir maksada dönüştürebilmiş değil.
‘HDP’NİN LATİFESİ YOK’
Görebildiğim kadarıyla, HDP bu açığı kapatabilmek ve tartışmayı ana eksene, demokratikleşmeye oturtabilmek için bir tavır dokümanı açıklamaya hazırlanıyor. HDP’nin bu siyasi atağını yakından ve ciddiyetle takip etmek gerekir. İktidar ve muhalefet dâhil tüm siyasi güçlerin, HDP’yi ve açıklayacağı unsurları ciddiye almasında, Türkiye’nin geleceği için büyük fayda var. Zira demokratikleşme konusunda HDP’nin latifesi yok, HDP blöf yapmıyor, taktik yapmıyor. HDP’nin demokrasi prensiplerini ciddiyetle ele alıp tartışmaya yanaşmayacakları, HDP de asla ciddiye almayacaktır.
Bunun ne manaya geldiğini görmek için seçim gününü beklemeye gerek yok. Peşinen söyleyelim, HDP’yi ciddiye almayanlar, demokrasiyi stratejik bir amaca ve programa dönüştürmeyenler kaybeder. Bizler demokrasi ve özgürlük gayreti için direnmeye, çabalamaya devam ederiz. Lakin diğerleri ne yapar, bilemeyiz.”
YAZININ TAMAMI İÇİN
Gazete Duvar
